ORDOS
16/09/2013
Argün Katırcı
Her seferinde bir daha bu kadar uzun koşmayacağım dememe rağmen koşu sırasında çektiğim acıyı bir hafta içerisinde unutup başka bir koşu için hazırlanmaya başlayan kendini bilmez bir insan olmamın yanında çevremdeki arkadaşlarımda aynı benim gibi kendini bilmezlerden oluşuyor. İşte bu nedenle ki bu yaz başından beri üçüncü ultra maratonu koşmaya karar verdim.
Bu seferki sadece Ultra değil Sky Ultra adı verdikleri hem uzun hem de çok iniş çıkışlı bir yarıştı. 54 km uzunluğunda olan yarışta 4000 metrelik irtifa alınıp aynı yükleklikte de inilicekti. İtalya'nın Gran Paradiso denilen dağlık bölgesinde yapılacak koşuda iki kez 3000 metre yükseliğinde iki geçitten geçileceği yetmezmiş gibi 2500 metrelik bir geçitten de geçilecekti.
Bu koşuda 54 km'lik koşunun yanında Sky Race adını verdikleri 27 km'lik bir koşu daha vardı. İlk km'leri ortak olan bu koşuda bizimkini aratmayacak - toplamda 2000 metrelik iniş çıkışı ile birlikte - bir zorluğa sahipti.
Koşu Haritası
Koşu Profili
Her iki koşuya da ORDOS ekibi olarak katılacaktık. Sky Ultra Maraton'a ben, Sertan Girgin, Serkan Girgin ve Burçak Özoğlu Poçan; Royal'a da Kerem Topuz ve Hakan Kocakulak olarak katılım sağlayacaktık. Bunun için ben, Hakan ve Kerem Cumartesi sabaha karşı yola çıkarak İtalya'ya ulaştık. Orada Paris'ten gelen Sertan, Türkiye'den daha önce gitmiş olan Burçak ve bir süredir İtalya'da yaşayan ve ev sahibi konumundaki Serkan ile buluştuk.
Tabi yollar uzun olduğu ve trafik kurallarına uymaya çalıştığımız için bu buluşma biraz geç olabildi. Cumartesi saat 17:00 gibi koşunun bitiş yeri ve brifing verilecek yer olan Ceresole'ye ulaştık. Baraj gölünün bir ucunda olan bu yerde çok güzel bir manzara eşliğinde biraz karnımızı doyurarak birifingin başlamasını bekledik.
Yarış Bitiş Noktasındaki Ceresole
Brifingde rota hakkında, istasyonlar hakkında ve koşu hakkında baya bir şey anlatıldı. Fakat Serkan'ın daha önce uyardığı gibi yerel bir organizasyon olmasından kaynaklı tüm konuşmalar Italyanca yapıldı. Brifing sonrası Serkan mükemmel İtalyancası ile bize gerekli kısımları tercüme ederek de-brifing yapti. Sonrasında ise toplaşıp yemek yemeye, tek açık yer olan güzel bir pizzacıya gittik. Orada pizza ve şarap ile karnımızı doyuyarak koşunun başlangıç yeri olan ve gene bir baraj gölü olan Lago di Tellecio'ya ulaştık.
Koşu Başlangıç Noktası
Saat baya bir geç olmuştu. Hemen çadırlarımızı kuracağımız bir yer bulup yatma hazırlıklarına başladık. Koşu organizasyon ekibi tarafından çeşitli konaklama olanakları sunulsa da koşu başlama noktasına olan uzaklığı nedeniyle tercih etmemiş ve çadırlarda kalmaya karar vermiştik. Zaten Ankara'dan gelen ekip olarak sabaha karşı yola çıkmış olmamız ve tüm gün yolda olmamız nedeni ile hemen uykuya daldık. Öyle derin uyumuşum ki koşu sonrası yaptığımız planlara katılmak için gelen Bora Balya'yı duymamışım bile.
Koşu sabah 07:00'de başlayacktı. Bu nedenle erkenden kalktık. Giyinme, kuşanma, çanta hazırlama, çanta kontrol ettirme, kahvaltı yapma derken 1 saatlik koşturmaca sonrasında start noktasındaki kalabalıkta yerimizi aldık. Burada giydiğimiz t-shirtler ile etrafımızdakilerin hiç biri anlamasa da az da olsa sesimizi duyurmaya çalışıyorduk.
Yaklaşık 400 kişi yarışa kayıt olmuştu. Bunlardan 3/4'ü Royal Ultra Sky'ı, 1/4'ü ise Roc Sky'ı koşacaktı ama start beraber veriliyordu. Baraj gölünün üstünden alınan start ile birden duran kalabalık daralan yolda ön tarafa geçmek için hızlıca koşmaya başladı. Ben ilk başlarda Serkan ve Sertan ile koşarım diye niyetlenmiştim ancak hem yol yorgunluğu, hem Sertan/Serkan kardeşlerin temposuna ayak uydurmamın imkansız olacak olması hem de iki gün sonra yapacağımız Monte Bianco tırmanışını nedeniyle kendi tempoma dönmeye karar verdim. Serkan ve Sertan'dan geride kalmaya başladım ama arkadaki ekipten de önde kaldım. Ve yarış boyunca da tek başıma koşmaya devam ettim.
İlk çıkışı biraz kritik görüyordum. 6 km içerisinde 1000 metreden fazla bir irtifa almak ve bunu 2 saat içinde yapmak gerekiyordu. Ortamda çok iyi görüntüsü olan koşucular vardı. Onlardan kendi tempoma göre uyanlar ile birlikte tırmanmaya başladım. Aladağlar, Kaçkarlar karışımı olan bir mekanda olduğunuzu düşünün öyle bir mekanda tırmanışa başladık.
İlk yarım saat geçmişti ki ciddi bir yağmur yağmaya başladı. İlk başlarda çok umursamasam da daha sonra çok ıslanınca durup yağmurluk giymem gerekti. Acaba tüm yarış böyle mi olacak diye korkarken birden yağmur kesiliverdi. Daha fazla yağmayacağını anlayınca tekrar durarak yağmurluğumu çıkarttım. Bir daha da giymedim yağmurluğu.
Koşuya/tırmanışa devam ederek güzel mekanlar arasında geçide kadar ulaşabildim. Yükseklik arttıkça karlı ortamlar başladı ve geçide tamamen karlı bir ortamda arada kayarak ulaşabildim. Yaklaşık 100 dakikada gelerek ilk zaman engeline takılmadan istasyonda biraz birşeyler içip yedikten sonra iniş kısmına başladım.
İniş dediğime bakmayın karlı ortamda yarı kayarak yarı normal adım atmaya çalışarak koşuya devam etmeye çalıştım. İnsanlar ise hiç umursamadan direk yere oturarak yerde kayarak inişleri yapıyorlardı. Dik bir etapta kurulan sabit ip yardımı inişe devam ederek karlı kısmı bitirebildim. Karlı kısımdan sonra uzunca bir süre devam eden iniş etabı devam ediyordu. Burası görece rahat yerlerden biriydi. Patikada düzgün bir eğim ile devam eden bu kısım çok zevkliydi.
3100'lerden 2500'lere kadar inen bu kısım 500 metrelik bir yükseliş etabı ile sona eriyordu. Ve ne yazık ki bu iniş hemencecik bitiverdi. Ve yükselmeye başladık. Görece daha az olan bu kısımda koşunun başlarında olduğumuz için çok yorucu gelmemişti. Bu etap bir iniş ve düz bir koşu kısmı ile devam ediyordu.
Düz bölüm sonrasındaki istasyonda iki koşu ayrılıyor 27 kmciler inişe başlayarak koşu bitiş çizgisine gidiyor bizler ise 3000 metredeki geçide doğru tırmanışa başlıyordu. Bu istasyonda inişe başlayan koşuculara imrenerek 2. zorlu tırmanışa başladım.
3002 metre yükseliği ile koşunun en yüksek noktası olan bu kısımda patika, kar, taş gibi değişik kısımlardan geçerek ve tırmanırken yanımdan inen bisikletlileri görerek bence çok güzel bir tırmanış etabını tamamlamış oldum. Ama burası daha koşunun neredeyse yarısı idi.
Bu noktadan sonra biraz kafam karıştı. Rota profilini unuttuğumu anladım. Acaba bundan sonra nasıl bşr profil var diye düşünürken kolumdaki saat aklıma geldi ve ona bakmaya karar verdim. Bundan sonrası çok arada kısa tırmanış etapları içeren uzunca bir inişe sahipti. Yolda güzel olduğu için olabildiğince hızlı bir şekilde inmeye karar verdim.
3000 metreden başlayan bu iniş etabı 1800 metreye kadar devam ederek koşuyu rahatlatmıştı rahatlatmasına da adeta fırtına öncesi sessizlik gibi sonradan gelecek son ve yıpratıcı yokuşunda habercisiydi.
9 km uzunluğa sahip ve 700 metre yükseleceğimiz bu kısımda ilk etapta ağaçlık bir ormanın içinden geçerken sıcak ve nemden bunalarak, ikinci kısımda da 4-5 cm'lik ısırığı ile sizi sıçratan sineklerin etrafınızı sardığı çiçeklerle kaplı tımanış etabıyla son istasyona ulaşabildim. Bu istasyonda biraz olsun rahatlayarak su içip kendime gelebildim. Ancak istasyondan sonraki son çıkışıda bir gözümle incelemeye çalışıyordum.
Ve son 10 km gelmişti. Ancak benimde gücüm tükenmişti. Üstüne dik bir yokuş ile tırmanış ve aynı diklikte bir iniş beni bekliyordu. Tırmanış etabında dayanabilen bünyem inişte artık dayanamayacağını belli ettiği için ve gene iki gün sonra yapacağımız Monte Bianoc tırmanışını da bahane ederek inişte baya bir yavaşladım / yavaşlamak zorunda kaldım. Üstüne inişte biraz da olsa yağan yağmurun kayganlaştırdığı kayalardan inmeye çalışmanın eziyeti de eklenince baya bir kişiye geçildim.
Bu arada saatime bakıyordum. Rota tanımı yapılan yerlerde 52 km yazan rota uzunluğuna saatimin ulaşmasına çok az kalmıştı. Ama iniş bir türlü bitmek bilmedi. 52 km, 53 oldu hala iniş bitmemişti. 54'e yaklaştığında artık iniş bitmiş ve asfalt yol başlamıştı. Ve uzaktan da olsa kalabalığın sesi duyuluyordu. Biraz sonra bitiş çizgisini görmeye başlamıştım bile. Ve olabildiğince hızlı bir şekilde bitişe doğru koşmaya devam ettim.
Kabaca, yazıyı kaleme aldığımda daha resmi sonuçlar açıklanmamıştı.